Aykul Topçu Hukuk Bürosu


  YARGI VE SORUNLARI ÜZERİNE BİR İNCELEME   EKO-HUKUK VE ORMANLARIMIZ   YABANCILARA ARAZİ SATIŞI KONUSUNDA HUKUKSAL İNCELEME   EKO-HUKUK ve ÜSTÜN KAMU YARARI   TEMEL DOĞAL VARLIKLARIMIZDAN ORMANLARIMIZ VE 2B SORUNU   TARIM ALANLARI ve MERALARDA AMAÇ DIŞI KULLANIM ve ÜSTÜN KAMU YARARI   ÜÇÜNCÜ KÖPRÜ VE EKO-HUKUK   YARGITAY İÇTİHATLARI BİRLEŞTİRME BÜYÜK GENEL KURULUNUN 30.04.2010 TARİH ve ESAS:2004/1 KARAR:2010/1 SAYILI İÇTİHADI BİRLEŞTİRME KARARININ DEĞERLENDİRİLMESİ   DOĞAL VARLIKLARA ZARAR VEREBİLECEK YENİLENEBİLİR ENERJİ YATIRIMLARINDA DANIŞTAY UYGULAMASI ve ÜSTÜN KAMU YARARI   TABİATI VE BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİ KORUMA KANUNU TASARISI DEĞERLENDİRMESİ ve ÖNERİLER   Havza Yönetimi , Örgütlenmesi ve Genel Su Kanunu (Su Çerçeve Yasası) Projesi   Türk Hukuk Sisteminde Çevre ile ilgili Konularda Bilgiye Erişim-Katılım-İdareye/Yargıya Ulaşım Hakları ve Aarhus Sözleşmesi   YABANCILARA ARAZİ SATIŞI KONUSUNDA ANAYASA MAHKEMESİNİN 2644 SAYILI TAPU KANUNU DEĞİŞİKLİĞİ İLE İLGİLİ 5872 SAYILI KANUN HAKKINDA SON KARARININ DEĞERLENDİRİLMESİ   ANAYASA MAHKEMESİNİN, 5831 SAYILI ve 3402 SAYILI KADASTRO ve 6831 SAYILI ORMAN KANUNU DEĞİŞTİREN KANUN HAKKINDAKİ 12.05.2011 TARİHLİ KARARININ DEĞERLENDİRİLMESİ   2A ve 2B ALANLARI İLE İLGİLİ TASARI ve CHP TEKLİFİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME   EKOLOJİK HUKUK AÇISINDAN YENİ ANAYASA GELİŞMELER-SORUNLAR-ÖNERİLER   648 SAYILI KHK ve DAYANAĞI 6223 SAYILI YETKİ KANUNUNUN EKOLOJİK HUKUK AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ   TÜRKİYE’DE EKOLOJİK HUKUK UYGULAMALARI (ve özelde Trakya)(ECOLOGİCAL LAW PRACTİCES IN TURKEY specially in Thrace)   KENT HUKUKU VE ŞEHİR PLANLAMASI AÇISINDAN TAKSİM MEYDANI YAYALAŞTIRMA PROJESİ  HUKUK SİSTEMİNDE TEMEL İNSAN HAKLARI ve GELİNEN SON AŞAMA; “DÖRDÜNCÜ KUŞAK HAKLAR ve BUNLARI TALEP HAKKI”  MERSİN-AKKUYU NÜKLEER GÜÇ SANTRALİ İLE İLGİLİ ÇED OLUMLU KARARININ ve NİHAİ ÇED RAPORUNUN HUKUKSAL AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ  MERSİN-AKKUYU NÜKLEER GÜÇ SANTRALİ ANLAŞMASININ HUKUKSAL AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ  TÜRKİYE’DE ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRME HUKUKU ve SON ÇED YÖNETMELİĞİ

MERSİN-AKKUYU NÜKLEER GÜÇ SANTRALİ ANLAŞMASININ HUKUKSAL AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

Özet

       Mersin Akkuyu’da yapılması planlanan nükleer güç santrali için Türkiye ve Rusya arasında yapım ve işletme kapsamlı ve ticari nitelikli bir milletlerarası anlaşma imzalanmış ve bu anlaşma iç hukukumuzun gereği işlemlerle onaylanmıştır. Bu anlaşma, Anayasa md. 90, 244 sayılı Kanun ve 1969 tarihli ve Türkiye’nin de taraf olduğu Viyana Andlaşmalar Hukuku Sözleşmesi açısından değerlendirilmiştir.

 

Giriş

        Ankara’da 12.05.2010 tarihinde “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyeti’nde Akkuyu Sahası’nda Bir Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliğine İlişkin Anlaşma”  imzalanmıştır.  TBMM tarafından da 15.07.2010 tarih ve 6007 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan bu Anlaşma, 27.08.2010 tarihinde Bakanlar Kurulunca 244 sayılı Kanun gereği onaylanmıştır.

        Anlaşma ulusal hukukumuzun temel metni olan Anayasa ile hukuk sistemimizin bir parçası haline dönüşmüş bulunan, taraf olduğumuz milletlerarası andlaşmalar açısından değerlendirilecektir. İncelemeye önce anlaşmanın önemli özellikleri belirtilerek başlanacaktır.

     

Nükleer Güç Santraline İlişkin Anlaşmanın Önemli Özellikleri

       Başlangıç ve 18 maddeden oluşan anlaşmanın önemli özelliklerini içeren açıklamalar aşağıdadır:

       1.  Bu nükleer güç santralinin (NGS) yapımı, nükleer yakıt döngüsü dâhil işletilmesi ve sökümü dâhil hizmetin yürütülmesi için Türk hukuku doğrultusunda ve A.Ş. olarak bir Proje Şirketi kurulacaktır. Lisans işlemlerinde Türk hukuku uygulanacaktır.

      2.  Proje Şirketi NGS’nin ve ürettiği elektriğin sahibidir. Şirketteki Rus tarafının payı başlangıçta %100 olacak ve bu hiçbir zaman %51’n altına düşmeyecektir.

      3.  Türk tarafı santral güç ünitelerinin işletmeye girmesinden itibaren en erken 15 yıl (Anlaşma md.7/1 sermayenin geri dönüş süresi) sonra, şirket net karının %20’ni alabilecektir. İlk ünite izin, lisans v.s işlemlerin tamamlanmasından itibaren 7 yıl sonra devreye girecek ve bunu birer yıl ara ile diğer üç ünite izleyecektir. (Türkiye bu NGS’den en erken 22 yıl sonra gelir elde edebilecektir.)

      4.  Saha ve lisans bedelsiz olarak Rus tarafına verilecek ve gerekirse ek saha tahsisi de (kamulaştırma dâhil) yapılacaktır.

      5.  Rus tarfı NGS için Rus menşeli mal ve hizmet alımı için tercihli şartlarla finansman sağlayacaktır.

      6.  Enerji satın alımına ilişkin, 1 ve 2. üniteler için %70, 3 ve 4.üniteler için %30 olmak üzere 15 yıl süre ile Türk tarafı 12,35 ABD Cent/kWh (Fiyat limit üst tavanı 15,33 ABD Cent/kWh) taahhütte bulunmaktadır. Taahhüt edilen miktardan fazla elektrik üretildiğinde Türk tarafı bunu satın almak, az üretildiğinde de Rus tarafı bunu temin etmekle yükümlüdür.

       7.  Rus menşeli kullanılmış yakıt Rusya’da yeniden işlenebilecektir.

       8.  Projenin fikri mülkiyet hakları Rus Rosatom’a (Rusya Federasyonu Devlet Atom Enerjisi Kuruluşu) aittir.

        9.  Türkiye Uranyum-235’i %20’den fazla zeginleştirmeyecek, Rusyanın yazılı onayı olmaksızın plütonyumu ayırmak amacıyla radyo kimyasal bir şekilde yeniden işlemeyecektir.  Hiçbir nükleer malzeme silah yapımı için kullanılmayacaktır.

      10.  Uyuşmazlıklar 6 ay içinde çözülemezse tahkim kuruluna götürülecektir. Anlaşma NGS’nin sökümüne kadar devam edecektir.

 

Anlaşmanın Hukuksal Açıdan Değerlendirilmesi

      Türk hukuk sisteminde bir milletlerarası andlaşmayı incelerken üç temel hukuk normuna bakılmalıdır. Bunlar;

(1) Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, (Md.90)

(2) 244 Sayılı Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve Yayınlanması İle Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanun,

(3)  Viyana Andlaşmalar Hukuku Sözleşmesi, (22.05.1969)

dir.

 

Anayasa Md.90 ve Özellikle Son Cümlesinin Ayrıntılı İncelemesi

       Öncelikle Anayasa’nın 90. maddesi olduğu gibi metnimize alınmıştır:

Milletlerarası Andlaşmaları Uygun Bulma

Madde 90 - Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.

       Ekonomik, ticarî veya teknik ilişkileri düzenleyen ve süresi bir yılı aşmayan andlaşmalar, Devlet Maliyesi bakımından bir yüklenme getirmemek, kişi hallerine ve Türklerin yabancı memleketlerdeki mülkiyet haklarına dokunmamak şartıyla, yayımlanma ile yürürlüğe konulabilir. Bu takdirde bu andlaşmalar, yayımlarından başlayarak iki ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulur.

        Milletlerarası bir andlaşmaya dayanan uygulama andlaşmaları ile kanunun verdiği yetkiye dayanılarak yapılan ekonomik, ticarî, teknik veya idarî andlaşmaların Türkiye Büyük Millet Meclisince uygun bulunması zorunluğu yoktur; ancak, bu fıkraya göre yapılan ekonomik, ticarî veya özel kişilerin haklarını ilgilendiren andlaşmalar, yayımlanmadan yürürlüğe konulamaz.

        Türk kanunlarına değişiklik getiren her türlü andlaşmaların yapılmasında birinci fıkra hükmü uygulanır.

        Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 5170 - 7.5.2004 / m.7) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.

 

        Anayasanın 90. maddesi, 1961 Anayasasının 65. maddesinin tekrarı olup, “sistemin iyi işlediği” esasına dayanan gerekçesinden de anlaşılacağı üzere sistem; yasama ve yürütme işlemlerinde oturmuş ve işlemektedir. 31.05.1963 Tarih ve 244 sayılı Kanun da bu sistemi ayrıntılı bir şekilde işleten alt hukuk normu olarak Türk hukuk sisteminde yerini korumuştur.

        244 Sayılı Kanunun konu ile ilgili ayrıntıları düzenleyen maddeleri aşağıdadır:

Onaylamanın Uygun Bulunması Kanunu

          Madde 2 - Milletlerarası andlaşmaları onaylama veya bu andlaşmalara katılma, onaylama veya katmılmanın bir kanunla uygun bulunmasına bağlıdır.

          İktisadi, ticari veya teknik münasebetleri düzenleyen ve süresi bir yılı aşmayan andlaşmaların onaylanması veya bunlara katılmak için; Türk kanunlarına değişiklik getirmemek, Devlet maliyesi bakımından yüklene gerektirmemek, kişi hallerine ve Türk vatandaşlarının yabancı memleketlerdeki mülkiyet haklarına dokunmamak şartiyle, onaylamanın veya katılmanın uygun bulunmasına dair bir kanun yapılması zorunluğu yoktur. …………………………………………………………...

................................................................................................

 

Onaylama ve Sair Tasarruflar

           Madde 3 - 1. Milletlerarası andlaşmaların onaylanması, bunlara katılma, bunların feshini ihbar etmemek suretiyle yürürlük süresini uzatma, Türkiye Cumhuriyetini bağlayan bir Milletlerarası Andlaşmanın belli hükümlerinin yürürlüğe konulması için gerekli bildirileri yapma, milletlerarası andlaşmaların uygulama alanının değiştiğini tesbit etme, bunların hükümlerinin uygulanmasını durdurma ve bunları sona erdirme, Bakanlar Kurulu kararnamesiyle olur.

          ............................................................................................

 

        Gerek Anayasanın 90. maddesinden ve gerekse 244 sayılı Kanun gereği, değerlendirme konusu olan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyeti’nde Akkuyu Sahası’nda Bir Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliğine İlişkin Anlaşma”sı mevcut hukuk sistemine uygun bir süreçten geçerek onaylandığı görülmektedir. Sözleşme her ne kadar iktisadi ve teknik özellikler taşısa da, süresinin bir yılı aşması ve mali yük getirmesi nedeniyle, onaylama bir kanunla yapılmıştır.

         Milletlerarası andlaşmalarla ilgili üçüncü temel hukuk normu da 1969 Viyana Andlaşmalar Hukuku Sözleşmesidir.[1]

         Bu Sözleşmenin 1 ve 3. maddelerine göre, Viyana Sözleşmesi; Devletlerle milletlerarası hukuk tüzel kişileri veya bu tüzel kişilerin kendi aralarında yaptıkları andlaşmalar dışındaki bütün milletlerarası andlaşmalarda, yani devletlerarası andlaşmalarda uygulanacaktır. Demek ki, Viyana Sözleşmesi’ni somut olarak değerlendirdiğimiz Akkuyu NGS anlaşmasının değerlendirmesinde esas almamız doğru bir hukuki analiz yöntemi olacaktır. Şimdi Viyana Sözleşmesinin konumuzla ilgili 26, 27, 46 ve 53. maddeleri değerlendirmeye alınmak üzere aşağıdadır;

         Madde 26- Ahde vefa

         Yürürlükteki her andlaşma ona taraf olanları bağlar ve tarafların onu iyi niyetle icra etmesi gerekir.

 

         Madde 27- İç hukuk ve andlaşmalara riayet

         Bir taraf bir andlaşmayı icra etmeme gerekçesi olarak iç hukukun hükümlerine başvuramaz. Bu kural 46. maddeye bir halel getirmez.

 

         Madde 46- İç hukukun andlaşma akdetme yetkisiyle ilgili hükümleri

        1. Bir Devlet, bir andlaşmayla bağlanma rızasının iç hukukun andlaşma akdetme yetkisiyle ilgili hükümlerini ihlal etmek suretiyle açıklandığı vakıasına rızasını geçersiz kılan bir gerekçe olarak başvuramaz, meğer ki ihlal aşikar ve iç hukukun temel önemi haiz bir kuralı ile ilgili olsun,

        2. Bir ihlal, söz konusu meselede normal uygulamaya göre ve iyi niyetle hareket eden herhangi bir Devlet için objektif olarak açık görünüyorsa, aşikardır.

 

         Madde 53- Bir milletlerarası emredici hukuk normu ile çatışan andlaşmalar

        Bir andlaşma yapılması sırasında milletlerarası genel hukukun emredici bir normu ile çatışıyorsa batıldır. Bu sözleşme bakımından milletlerarası genel hukukun emredici bir normu, bir bütün olarak Devletlerin milletlerarası toplumun, kendisinden hiçbir surette sapmaya müsaade edilmeyen ve ancak aynı nitelikte olan daha sonraki bir milletlerarası genel hukuk normu ile değiştirilebilecek olan bir norm olarak kabul ettiği ve tanıdığı bir normdur.

 

        Viyana Sözleşmesine daha sonra tekrar dönmek üzere şimdi Anayasa madde 90 ve özellikle 90/son cümlesinin incelemesini yapalım.

 

Anayasa 90/Son Maddesinin Değerlendirilmesi

        Bu maddeye göre;

(1)  Anayasamız öncelikle yabancı devlet veya devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanmasını, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlamaktadır. Bu konuda ayrıntılı düzenleme 244 sayılı Kanunda mevcuttur.

(2)  Bu onay sürecine bağlı olmayan milletlerarası andlaşmaların hangi tip andlaşmalar olduğu ve bunlarda nasıl bir süreç izleneceği ayrıca düzenlenmiştir. (2, 3 ve 4. fıkralar)

(3)   Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olacağı da ayrıca hükme bağlanmıştır.

(4)  Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar hakkında (Onay kanunları hariç) Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı da yine düzenlemeler içerisindedir. Aksi bir düzenlemenin Devleti çok güç durumda bırakacağı tabiidir.

       Anayasamıza 2004 yılında 5170 sayılı Kanunla bir son cümle eklenmiş olup, bu cümle;

“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”

şeklindedir.

 

       Bu cümleye göre;

(1)  Önce ortada usülüne göre onaylanmış bir milletler arası andlaşma mevcut olmalıdır.

(2)  Bir andlaşmanın usulüne göre onaylanması ile ilgili düzenlemeler yine Anayasanın 90.

       maddesinde ve 244 sayılı Kanunda mevcuttur.

(3)  Bu milletler arası andlaşma temel hak ve özgürlüklere ilişkin olmalıdır.

(4)  Temel hak ve özgürlükler, Anayasamızın “İkinci Kısım” başlığı altında ve 12 ila 74. (dâhil)

       maddeleri arasında düzenlenmiştir.

(5)  Bu milletler arası andlaşma ile kanunlar aynı konuda farklı hükümler içermelidir.

(6)  Bu durumda temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletler arası andlaşma hükümleriesas alınacaktır.    

       Bu aşamadan sonra Anayasamızdaki temel hak ve özgürlükler nelerdir, bunları incelemek gerekir.

 

Anayasanın “İkinci Kısmı” nda Belirtilen Temel Hak ve Ödevler/Özgürlükler

ve

 Bunların Öncesinde Haklara Ulaşım/Erişim Hakları

          Anayasamızın “İkinci Kısmı”nda ve md. 12-74 arasında her ne kadar “Temel Hak ve Ödevler” olarak bir başlık mevcutsa da, hemen ilk maddesi “Temel Hak ve Hürriyetlerin Niteliği” konuludur. Bu durumda bu bölümde ağırlıklı olarak temel hak ve hürriyetler yer almış, fakat bölüm içerisinde “ödevler” ve “kısıtlamalar” da “hak ve hürriyetler” le birlikte, bazen yan yana bazen iç içe düzenlenmiştir. Ayrıca bazı hak, hürriyet ve ödevlerle ilgili kısıtlama ve sınırlandırmalar da yine hak, özgürlük ve ödevleri düzenleyen maddelerin hemen sonuna eklenmiştir. Bu 1982 Anayasasının eleştirilen en önemli konularından biridir. Konumuzla ilgili olan ve bizi yakından ilgilendiren ve günümüzde üçüncü kuşak haklar içerisinde en önemli hak olan “çevre hakkı” nın yer aldığı 56. maddenin ilgili bölümü aşağıdadır:

 

Sağlık Hizmetleri ve Çevrenin Korunması

Madde 56 - Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir

Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.

……………………………………………………………………………………………

 

      Hukukçular büyük bir çoğunlukla, Anayasa md.90/son’da tahdidi bir sayma yapılmadığından bütün hakların ve bize göre de Anayasanın başlangıç kısmındaki (Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak, …… çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma azmi yönünde) cümlesi esas alınarak, hatta henüz Türk hukukunda kabul görmemiş hakların bile md.90/son kapsamında olacağı hususunda birleşmektedirler. Hatta 1988 yılında Anayasa Mahkemesi bir kararında Alman Anayasasına yollama yaparak, Türkiye Cumhuriyetinin onayladığı hiçbir milletlerarası andlaşmada bulunmayan “direnme hakkı”nı insan hakkı olarak kabul etmiştir.

     Ayrıca elbette bir hakkın varlığı değil onun erişilebilir ve kullanılabilir olması asıldır. Bu nedenle bu sayılan haklar dışında üç adet temel haklara ulaşım/erişim hakkı vardır. Bunlar;

(1) Bilgi edinme hakkı,

(2) Katılma hakkı,

(3) Başvuru (dava dâhil) hakkıdır.

     Bu haklar mevcut olmadığı müddetçe yukarıdaki hakların kullanımı, ihlali halinde öğrenilmesi ve ihlalin giderilmesi mümkün olamayacaktır.

    Bu haklardan;

- “Bilgi edinme hakkı” Anayasa md. 74 ve 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nda,

- “Başvuru ve Dava hakkı” ise Anayasanın 36 ve 74. maddelerinde ve 3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanun’da

- Ayrıca Çevre Kanunu’nun 30uncu maddesinde 2006 yılında yapılan bir değişiklikle “Çevresel Konularda Bilgi Edinme ve Başvuru Hakkı

düzenlenmiştir.    

        Hukukumuzda “Katılma hakkı” ile ilgili bir düzenleme mevcut değildir. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyetinin henüz taraf olmadığı,

- “Çevresel Konularda Bilgiye Erişim, Karar Vermede Halkın Katılımı ve Yargıya Başvuru Sözleşmesi[2] (AARHUS SÖZLEŞMESİ-1992)”ne,

bir an evvel taraf olmamız önem kazanmaktadır. Bir diğer kavram, Anayasanın 90. maddesindeki “kanun hükmünde olma” dır.

 

Anayasa Md. 90 ve “Kanun Hükmünde Olma” Kavramı

     Dikkat edilirse Anayasa Md.90’da  “Kanundur” veya “Kanun sayılır” yerine “Kanun Hükmünde Olma”  kavramı kullanılmıştır. Buradaki temel amaç bu tip andlaşmaların Anayasa ve Kanunlar diye daha aşağıya doğru devam eden ‘Normlar Hiyerarşisi’nde bir yer bulmak endişesi değil, daha çok bu andlaşmaları ulusal hukukumuza dâhil etmek ve başta yargı olmak üzere, yasama, yürütme ve idareye uyarıda ve hatırlatmada bulunmak amacını taşımaktadır. Bu konuda hukukçular çoğunlukla birleşmektedir.

     Acaba ulusal hukukun üstünde bir hukuk olabilir mi? Bu ulus devletlerin “egemenlik” anlayışı ile bağdaşabilir mi? Bu soruların cevabını da, ayni “farklı hüküm” ve “esas alma” kavramları ile birlikte incelememiz önem kazanmaktadır.

 

Anayasa Md.90 ve “Farklı Hüküm” Kavramı

       Farklı hüküm kavramında şekli hukuk açısından bir farklılık mı aranacağı, yoksa hükümlerin kapsamları ve anlamlarında bir farklılık mı aranacağı belirsizdir. Nasıl “temel hak ve özgürlükler” konusunda geniş yorum yapılmışsa ve hukukçular büyük bir çoğunlukla bütün hakların, hatta Türk hukukunda henüz kabul edilmemiş hakların bile dâhil edilmesi görüşünde iseler, biz de burada farklı hükmü; ters düşme, birinin diğerinin etkinliğini azaltma şeklinde ve en geniş olarak yorumluyoruz.

 

Anayasa Md.90 ve “Esas Alınır” Kavramı

       Bu kavram oldukça geniş ve güçlü bir kavramdır. Şekli bir yorumla ve madde gerekçesinde belirtildiği gibi “eşitler arasında birinci” kavramından başlayarak, ilgili milletlerarası andlaşmayı, çeliştiği iç hukuk kuralını bir yana bırakarak tartışmasız uygulamak demektir. Bu uygulayıcıya tercih hakkı veren bir Anayasa hükmü değildir. Elbette bu bir uluslar üstü hukuk kavramına bizi götürmez ama yasa koyucunun burada amacını net bir şekilde ortaya koyduğu açıktır.  Burada anılan andlaşma kurallarının destek/referans/dayanak norm olarak değil, kaynak norm olarak kullanılması gerekmektedir. Danıştay’ın bu tip andlaşmaları kaynak norm olarak kullanmaya başladığı görülürken, Anayasa Mahkemesinin daha çok dayanak norm olarak kullandığı görülmektedir.

     Haklar ve kullanımları ile ilgili bölümü bitirmeden önce kısaca “Ulusal Üstü Hukuk ve Uluslar Arası Hukuk” kavramı üzerinde de durmak gerekecektir.

 

Ulusal Üstü Hukuk ve Uluslar Arası Hukuk

     Dünyamızda yapılan andlaşmaların büyük bir çoğunluğu “uluslar arası” niteliktedir. Sadece Avrupa Birliği mevzuatı üyeleri açısında “ulusal üstü” hukuk konumundadır. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bağlı olduğu bir ulusal üstü hukuk mevcut değildir.

     Fakat Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin iki konuda farklı davrandığı gözlemlenmektedir.

Bunlardan birisi;

- İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesine uyma yolunda ulusal hukukunda düzenlemeler yapması ve bu bağlamda bundan da önemlisi İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin kararlarını “tanıyacağını” taahhüt etmesidir. Burada dikkat edilmesi gereken konu İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin bir “üst yargı mercii olmaması” sadece “denetim yeri” olmasıdır. İHAM kararları ile yargı kararları bozulmaz. Türkiye kendi ulusal mevzuatını iyileştirir veya tazminat öder. Bazen de yargılama tümüyle yeniden yapılabilir.

 

Diğeri ise;

- Anayasasının 90. maddesine 2004 yılında eklemiş olduğu son cümle ile “temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümlerini esas” almaktadır. Burada da bir ulus üstü hukuk kabullenmesi değil, “eşitler arasında önde olma” ilkesini uyguladığını görmekteyiz. Ama bu uygulamanın çok ciddi ve cesur bir uygulama ve “egemenlik” kavramı ile “evrensel çağdaş hukuk”u birleştirmek çabası olduğunu kabul etmeliyiz. Bu konuda hukukçular tam bir görüş birliği içinde değildirler.

       Öte yandan Avrupa Birliği’ne girme çabaları doğrultusunda ulusal hukukun AB mevzuatına uyumlaştırma süreci yavaş bir hız ve aksaklıklarla da olsa devam etmektedir. Ama Türkiye AB’nin tam üyesi olmadığı müddetçe, AB hukuku “ulusal üstü” değil uyum sağlanması gereken “hedef” hukuk olarak var olacaktır.

       Konuyu incelerken devletler hukukunda geçen “andlaşma”, “anlaşma”, “sözleşme”, “misak”, “protokol”, “bildiri”, “senet veya nihai senet” benzeri bazı tanımlamaları hatırlayıp, uygulamada gerek Anayasamızın ve gerekse 244 sayılı Kanunun “andlaşma” tanımını kullandığını ve bunu sık kullanılan “anlaşma”, “sözleşme” ve “protokol” gibi tanımlamalarla ayni yönde değerlendirdiğini görmekteyiz. Bu küçük hatırlatma sonrası konumuz olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Anlaşması ile Anayasa md. 90/son hükmünde olan andlaşmaların karşılaştırmasına başlayabiliriz.

 

Akkuyu Sahası’nda Bir Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Anayasa Md.90 Karşısındaki Durumu

        Bu andlaşma; Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu arasında 12.05.2010 tarihinde Ankara’da imzalanmış, TBMM tarafından 15.07.2010 tarih ve 6007 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunmuş ve 27.08.2010 tarihinde Bakanlar Kurulunca 244 sayılı Kanun gereği onaylanmıştır.

         Bu koşullar doğrultusunda işbu andlaşma; USULÜNE UYGUN OLARAK ONAYLANMIŞ olup, ayni zamanda, KANUN HÜKMÜNDE bir andlaşmadır. Yine bu andlaşma hakkında da ANAYASA’YA AYKIRILIK İDDİASINDA BULUNULAMAYACAKTIR.          

         Fakat bu andlaşma ekonomik ve teknik bir andlaşma olduğundan Anayasa md 90/son cümlesi doğrultusunda TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERE İLİŞKİN MİLLETLERARASI ANDLAŞMA DEĞİLDİR. Bu nedenle de;  KANUNLARIN AYNI KONUDA FARKLI HÜKÜMLER İÇERMESİ NEDENİYLE ÇIKABİLECEK UYUŞMAZLIKLARDA, HÜKÜMLERİ ESAS ALINAMAZ.

         Nükleer santraller teknik olarak konumuz dışında olsa da, 80’li yıllarda yaşanan Çernobil faciası ve ülkemize etkileri ile Dünyadaki bu tip santrallerde oluşan sızıntılar ve en son bu konuda en üst teknolojiye sahip olsa da Japonya’da yaşanan tsunami sonrası Fukuşima nükleer santralinde yaşanan felaket ortadadır. Bu andlaşma ile santral gerçekleşirse, olası bir olumsuzlukta başta Mersin olmak üzere ülkemizde Akdeniz, Orta Anadolu ve Ege Bölgelerinin, Dünyada ise doğu ve orta Akdeniz civarındaki ülkelerin etkilenmesi ihtimal dâhilindedir.

          Bu durumda uluslararasında ve bölgesel olarak kabul edilmiş ve elbette Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu çevre koruma amaçlı milletlerarası andlaşmaları incelemek ve karşılaştırmak gerekecektir. Anılan sözleşmelerin ilgili maddeleri makalemizi uzatmamak adına alınmadan sadece isimleri aşağıya alınmıştır.

 

Anayasanın  90/Son  Maddesi  Gereği  Temel  Hak  ve  Özgürlükler  Kapsamında ve NGS ÇED Çalışmasında Göz Önüne Alınması Gereken Uluslararası    Sözleşme   ve   Ek Protokoller

1. Akdeniz'in Deniz Ortamı ve Kıyı Bölgesinin Korunması Sözleşmesi–1976/BARSELONA

(Convention for the Protection of the Marine Environment and the Coastal Region of the Mediterranean

2. Akdeniz’in Kara Kökenli Kirleticilerden Kaynaklanan Kirlenmeye Karşı Korunması Protokolü– 1996/ SYRACUSE

(Protocol for the Protection of the Mediterranean Sea against Pollution from Land-Based Sources and Activities) 

3. Akdeniz’de Özel Koruma Alanlarına ve Biyolojik Çeşitliliğe İlişkin Protokol– 1995/BARSELONA

(Protocol concerning specially protected areas and biological diversity in the Mediterranean)

4. Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi– 1979/BERN

(Convention on the Conservation of European Wildlife and Natural Habitats)

5. Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi– 1992/RİO De JANERİO

(Convention on Biological Diversity)

6. Avrupa Peyzaj Sözleşmesi– 2000/FLORANSA

 (European Landscape Convention)

7. Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslar arası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşme-(1971-RAMSAR)  

(Convention on Wetlands of International Importance, especially as Waterowl Habitat)

 

Değerlendirme

   1.  Akkuyu NGS AndlaşmasıAnayasa md. 90 (ve 244 S.K.) gereği usulüne göre onaylanmış, kanun hükmünde ve ekonomik, ticari ve teknik bir milletlerarası andlaşma olup, fakat Anayasa md. 90/son hükmü kapsamında olmayan (bu güçte olmayan) bir milletlerarası andlaşmadır.

    2. Yukarıda sayılmış bulunan yedi adet milletlerarası andlaşma, hem Anayasa md 90 (ve 244 S.K.) gereği usulüne göre onaylanmış, kanun hükmünde ve hem de 90/son hükmü kapsamında olan, yani temel hak ve özgürlüklerle ilgili olup da, iç hukukta farklı hükümler olduğunda, esas alınacak nitelikte milletlerarası andlaşmalar ve hukuk normlarıdır.

    3. Anayasamızda milletlerarası andlaşmaların iç hukukla çatışması hali için md.90/son hükmünde çözüm önerilmiş, fakat milletlerarası andlaşmalar arasındaki çatışmalar için somut bir hüküm önerilmemiştir. Yani bir maddi hüküm mevcut olmadığından maddesel/lâfzî/şekli bir yorum yapılamamaktadır.

      4. Konunun çözümü Viyana Sözleşmesinin 53. maddesinde aranacaktır. Akkuyu NGS Andlaşması özel bir ekonomik, ticari ve teknik bir milletlerarası andlaşma olup, “milletlerarası hukukta” yukarıda incelenen diğer yedi milletlerarası andlaşmaya nazaran “emredici ve bağlayıcı genel normları” taşımamaktadır. Bu nedenle Viyana Sözleşmesi açısından Akkuyu NGS Andlaşması’nın, “emredici ve bağlayıcı genel normlar” içeren diğer yedi milletlerarası andlaşma karşısında uygulanması beklenemez.

    5. Gerek Anayasa md. 90/son gereği ve gerekse en geniş (çevre hakları dâhil) yorumu ile temel insan hak ve özgürlükleri ile ilgili hukuk, gerek Anayasada yazılı olsun gerekse milletlerarası andlaşmaların imzalanması ile kabul edilmiş hukuk olsun, uygulanması gereken öncelikli hukuktur.

    6. Ayrıca Anayasanın 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetlere yönelik kısıtlamaların ancak kanunla ve Anayasanın özüne ve ruhuna aykırı olmadan yapılabileceği” hükme bağlanmaktadır. Yine Anayasanın 11. maddesinde “Anayasanın üstünlüğü”, 138/1. maddesinde de “Yargı kararlarının Anayasaya göre verileceği”  hükme bağlanmıştır. Bu nedenle, Akkuyu NGS Milletler arası Anlaşması; gerek Anayasada yazılı ve gerekse yukarıda açıklanan milletlerarası andlaşmalarla kazanılmış bulunan temel hak ve özgürlüklere yönelik Anayasa md. 56 (sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı veya kısaca “çevre hakkı”) açısından bir kısıtlama ve tecavüz oluşmaktadır.

 

Sonuç

      Bu nedenle ve Türk hukuk sistemine göre;

(1) Temel hak ve özgürlüklerle ilgili olarak, Türkiye Cumhuriyetinin usulüne uygun olarak onayladığı ve yukarıda belirtilen yedi adet milletlerarası andlaşma ile

(2) Anayasa md. 11, 13, 56, 90/son maddeleri ve

(3) “Viyana Andlaşmalar Hukuku Sözleşmesi”nin 26 ve 53. maddeleri

gereği “Akkuyu NGS Anlaşması” hukuken tartışmalı bir metindir. Bize göre bu anlaşma hukuk sistemimizde çelişkiler yaratmakta ve hukuka aykırılıklar taşımakta olup, uygulanmaması gerektiği görüşündeyiz.

Av. Ömer AYKUL/Gayrettepe/Mayıs-2015

 

 



[1] Bu sözleşme uluslar arası sözleşmelerin nasıl uygulanacağını gösteren bir sözleşme olup, Türkiye Cumhuriyeti bu sözleşmeye taraftır.

[2] Kısa adı ile Aarhus Sözleşmesi, çevre ile ilgili konularda halkını bilgiye erişim ve katılım sürecini düzenleyen bir uluslar arası sözleşme olup, işbu sözleşme 1969 Viyana Sözleşmesinin 53. maddesi doğrultusunda emredici bir genel hukuk normu olup, Türkie Cumhuriyeti bu sözleşmeye taraf olmamıştır.